ODTÜ Bilim İletişimi Grubu (BiG) tarafından; ünlü fotoğrafçı Mehmet Turgut ve ekibinin desteğiyle, “Bilim, Sanatla Buluşuyor” fotoğraf sergisi düzenlendi. Bilim insanlarının ve bilimsel araştırmaların keyifli yüzünü göstermek amacıyla, ülkemizde çalışmalarını sürdüren bilim insanları ve onların yürüttükleri projelerin bilimsel makale ve haberler dışında fotoğraf sanatıyla bir araya gelmesi açısından da bir ilki gerçekleştiren “Bilim, Sanatla Buluşuyor”; ODTÜ’de ve ODTÜ KKK’de sergilendi.Büyük bir heyecanla gerçekleştirdiğimiz “Bilim, Sanatla Buluşuyor” projesini daha çok bilim meraklasına ulaştırmak üzere Bilim İletişimi Grubu web sitemizde bir sanal sergiye yer veriyoruz. İyi seyirler…

Fotoğraf Hikayeleri

Türkiye’de Kadına Yönelik Tutum

Gençlerin kadın hak ve özgürlüklerine yönelik tutumunu ölçmek amacıyla gerçekleştirilen projemde, araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin kadın-erkek ilişkilerine yönelik tutumunun Türkiye’nin batısına gittikçe daha eşitlikçi, doğuya doğru gittikçe daha geleneksel ve hiyerarşik olduğu saptandı. Bununla paralel olarak üniversite öğrencilerinin kadına yönelik tutumunun en eşitlikçi olduğu il İzmir, en geleneksel olduğu il ise Erzurum olarak görüldü. Ayrıca, erkek öğrencilerin kadının hak ve özgürlüklerine yönelik tutumunun kadın öğrencilere kıyasla daha gelenekçi olduğu bulundu. Son olarak, araştırma bulguları üniversite yaşamının öğrencilerin kadına yönelik hak ve özgürlüklerine yönelik tutumunun daha eşitlikçi olması yönünde olumlu etkisi olduğunu doğruladı.

Hızlı ve Tehlikeli

Sürücüler aşırı hızlı araç kullanmanın trafik kazalarına sebep olan bir faktör olduğunu bildikleri halde neden aşırı hız yaparlar? Bu temel soru, trafik kazalarının incelendiği ilk zamanlardan, yani 19. yüzyılın sonlarından bu yana cevaplanmaya çalışılıyor. O günlerden bugüne “aşırı hızlı araç kullanmak” farklı şekillerde yorumlansa da, aşırı hızın altında yatan faktörleri anlama ihtiyacı hiç değişmedi. Hız sorunu hâlâ trafik güvenliğini tehdit eden ve önlem gerektiren en büyük sorunlardan biri. Trafik psikologları uzun yıllardır aşırı hız yapmanın altında yatan psikolojik süreçleri inceliyor ve trafikte hız sorununa karşı etkili önlemler almayı hedefliyor… En başta sorulmuş aynı temel soruya farklı bakış açıları getirerek.

Göçebe Zamanlarda…

Türkiye’den Avrupa’ya yaşanan göç zamanla Avrupa’da yerleşik bir nüfusa dönüşürken 2000’lerle birlikte Türkiye’nin konumu da göç-veren ülkeden göç-alan ülkeye evrildi. 2011 yılında yaşananlar sonrası, 50 yılda Türkiye’den Avrupa’ya giden kadar bir nüfus 5 yılda Suriye’den Türkiye’ye geldi ve göç farklı gündemlerle Türkiye için önemini korumaya devam etti. Avrupa’dan Türkiye’ye yaşanan göçü, göçmenlerin sınırlar ötesi toplumsal ilişki ve dayanışma ağları üzerinden anlamaya çalışmış bir araştırmacı olarak göçe ve göçebeliğe dair kadim insanlık hikâyemizin önümüzdeki dönem yeni sayfalarla devam edeceğini düşünüyorum.

Kozmik Işın Yağmurunun Altında

Alfa Manyetik Spektrometresi (AMS-02) deneyi Uluslararası Uzay İstasyonu’nun üzerinde 2011’den beri kozmik ışın verisi topluyor. Güneşimizden ve evrenden Dünya’ya doğru gelen ve ışık hızına çok yakın giden minicik parçacıklar, Dünya’mızın etrafında insan yapımı uydulara zararlı olabilecek bir radyasyon ortamı oluşturuyor. Evrenin en uzak köşelerinden gelebilen bu fizik elçilerini anlamak, hem karanlık madde gibi temel fizik soruları açısından, hem de radyasyonun uydulardaki malzeme ve elektroniklerde oluşturabileceği zararı hesaplamak ve azaltmak için önemli.

Geçmişin İzlerini Okumak

Günümüzden 5000 yıl önce, yazının Anadolu’da yayılmasına çok az bir zaman kala, ODTÜ kampüs alanında iki küçük Erken Tunç Çağı yerleşimi vardı: Ahlatlıbel ve Koçumbeli. Bu yerleşimlerde yaşayan topluluklar, hem pişmiş topraktan, hem de gümüş, bakır, altın ve kalay gibi madenlerin karışımlarından yaptıkları insan ve hayvan heykelcikleriyle, kendi hikayelerini bugüne aktardılar. Ancak, resim ve heykellerin dilini anlamak, yazılı belgeleri “okumak” kadar kolay değil. Neydi acaba, bu heykelcikleri yapanların anlatmaya veya anlamaya çalıştığı dünya?

Her Şeyin İnternet’i

İnsanları “her zaman, her yerde” birbirine bağlama hayalini gerçekleştirdik. Sırada, diğer her şeyi bağlamak var. İnternet’e bağlı objelerin sayısı 2021 itibariyle dünya nüfusunun üç katını bulacak. Bu yapının sürdürülebilirliği ve Telerobotik, dokunsal İnternet gibi uç uygulamaları desteklemesi için önce şu soruları yanıtlamak gerekiyor: Uygulamalara yeterli “taze”likte bilgiyi göndermek için ne kadar enerjiye ve bant genişliğine ihtiyaç var? Yenilenebilir enerjiyle bir haberleşme ağını nasıl çalıştırırız? Bunları yanıtlamak, 5G ve ötesinde kablosuz ve kablolu haberleşme ağlarının tasarımında devrim niteliğinde yenilikler yaratacak.

FLAMENCO: Tamamen Vücut İçinde Yer Alabilen, Mikro-Elektro-Mekanik Sistemler (MEMS) Tabanlı, Kendi Kendini Yöneten Koklear İmplant

Açılımı, “tamamen vücut içinde yer alabilen, Mikro-Elektro-Mekanik Sistemler (MEMS) tabanlı, kendi kendini yöneten koklear implant” olan FLAMENCO projesi, ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Öğretim Üyesi ve ODTÜ MEMS Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Külah yönetiminde gerçekleştiriliyor. Prof. Dr. Haluk Külah’ın araştırma grubu ve Prof. Dr. Nebil Göksu tarafından geliştirilen bu yöntem ile koklear implant teknolojisinde yeni bir sayfa açılacak. Elektronik mühendisliği, tıp dışında makina mühendisliği ve biyoloji kökenli araştırmacılar da bu projede yer alacak. Kulağın doğal çalışma prensibine benzer bir biçimde çalışacak olan FLAMENCO, enerji tüketimi azaltılmış, düzenli pil değişimine gereksinim duymayan, yüksek performanslı gelecek nesil koklear implantlar için çok önemli bir adımı oluşturuyor.

Patenti de geliştiren ekibe ait olan FLAMENCO sayesinde, kullanılan mevcut koklear implantların çalışma prensibi tamamen değişecek.

Göz Hareketlerini Takip Teknolojisi ile İnsan Bilgisayar Etkileşimi Araştırmaları: Gözler Yalan Söylemez

ODTÜ’de İnsan Bilgisayar Etkileşimi araştırmalarımız kapsamında, insanların bilgisayar ile olan etkileşimi esnasında nereye, ne kadar süre ile baktıkları, dikkatlerinin yoğunlaştığı ve yoğunlaşmadığı noktalar göz hareketlerini takip sistemi ile incelenip analiz ediliyor. Bu sayede öğrenme süreçlerinin anlaşılıp iyileştirilmesi hedefleniyor. Ayrıca, bu teknolojiyi kullanarak geliştirdiğimiz yazılımlar sayesinde sadece göz hareketlerini kullanarak kontrol edilebilen bilgisayar sistemleri geliştiriliyor. Bu sayede fare ya da klavye gibi cihazlara gerek kalmadan sadece göz hareketleri ile bilgisayarın tüm fonksiyonları kullanılabiliyor.

Hızlı Değişen Dünyada Göllerin Ekolojisi

Sığ göl ekosistemlerin ekolojik yapısı, fonksiyonları ve ekosistem hizmetlerini etkileyen, iklim değişimi, arazi kullanımı (özellikle tarım) ve ötrofikasyon araştırmalarımın odağını oluşturuyor. Çok farklı yaklaşımları birlikte kullanarak kompleks ekolojik değişimleri çözümlemek hedefim: mezokozm deneylerini, hipotezlerimizi sınayarak sebep sonuç ilişkilerini daha iyi belirlemekte kullanıyorum. Uzun dönemli ekolojik izleme ve Paleoekolojik araştırmalarım ise günümüz ve geçmiş için zamansal çözünürlüğü yüksek değişimleri daha doğru belirlememi sağlıyor. Eymir ve Mogan Göllerinde 20 yıldır yürüttüğüm ülkemizin en uzun ekolojik izleme programı ve paleokolojik araştırmalarım Eymir Gölü’nü restore etmemizi sağladı. Öte yandan, küresel ısınmanın, göllerde ekolojik değişimleri anlamada mekânsal çözünürlüğü artırmak üzere “zaman yerine mekan” yaklaşımıyla kuzey- güney enlemlerinde değişen sıcaklık ve yağışın etkilerini araştırıyorum. Son olarak da geleceğe dair öngörüler üretebilmek için havza ve göl ölçeklerinde beraber veya ayrı ayrı modelleme yapıyoruz.

Okyanuslar: Geleceğimiz

Dört bin metreyi aşan ortalama derinliğiyle Dünya okyanuslarının önemli bir bölümü karanlık, soğuk ve yüksek basınçlara maruz. Daha da derinlere indiğinizde koşullar daha da ekstrem hale gelir, ancak sanılanın aksine en ilginç hayat formları ve en üretken ekosistemler derin denizlerde karşımıza çıkar. Derin okyanuslar dünya-dışı hayat için ipuçları sağlar, insanlık için ekosistem servisleri sunar ve çok zengin genetik ve mineral kaynaklar içerir. İnsanlığın geleceği ‘mavi’ bir global ekonomide, ancak şu anda Mars yüzeyi hakkındaki bilgimiz derin denizlerden daha fazla. Bu nedenle okyanusları keşfetmeye devam etmeli ve denizlerin zenginliklerinden sürdürülebilir biçimde faydalanmanın da yollarını aramalıyız.

Kimyasal Sentez ve Legolar

Kimyasal Sentez yapmak legolarla oynamaya benzer. Legolarla sınırsız sayıda farklı yapı oluşturmak mümkün olduğu gibi, kimyada da belli kurallar çerçevesinde istediğiniz her molekülü yapmak mümkün. Sizi kısıtlandıran tek şey yaratıcılığınız.

ODTÜ’deki araştırmalarımızda da farklı fonksiyonlara sahip molekülleri birleştirerek istediğimiz özelliklerde yepyeni moleküller ve malzemeler elde ediyoruz. Örneğin, doğal amino asitlerden oluşan, küçük proteinler olan peptitler ile polimerleşebilen molekülleri ve enzimleri birleştirerek biyosensörler elde ediyoruz. Grafitin yapısından esinlenerek, bunun küçük parçalarını yine peptitlerle birleştirerek, yarı iletken jel malzemeler sentezliyoruz. Ayrıca fotoğrafta da görülen, dünyanın en güzel molekülü olarak da adlandırılan, futbol topu yapısındaki, C 60 yani fullerenlerin ışığı çok iyi soğurması özelliği ile yine peptitlerin seçiciliğinden faydalanıp, yapay fotosentez yapmaya çalışıyoruz.

Yapay Zeka Devri

“Yaparak öğreniriz” demiş Aristo bir zamanlar. Günümüzde tecrübe ile öğrenmek sadece insanlara özgü değil — makinalar da öğrenilmiş tecrübeler ile algılıyor, akıl yürütüyor, harekete geçiyor ve çevrelerine adapte olabiliyorlar. Yapay Zeka alanı insanın zekasını taklit etmek üzerine çalışmaları içerir. Bir çok endüstride de kullanılan Yapay Zeka algoritmaları veriden öğrenen ve tecrübeyle gelişen bilgisayar programlarına dayanıyor.

Yapay Zeka bu yeni teknoloji çağının itici gücü olacak ve hayatlarımızı daha önce hiç görmediğimiz bir şekilde değiştirip, çığır açacak. Bu tarihte yeni bir çağ: “Düşünen makinalar” çağı.

Atom ve Boşluk

“Göreceli tatlı, göreceli acı, göreceli sıcak, göreceli soğuk: Gerçekte atom ve boşluk” -Democritus (M.Ö. 490)

Atomlarla çevrili bir evrende yaşıyoruz. Her gün onlara dokunuyor, kokluyor, hatta afiyetle yiyoruz. Onları bir araya getirip gökdelenler, uçaklar, cep telefonları yapıyoruz. Fakat ancak çok yakın zaman önce atomları görüntülemeyi başardık. Elektron mikroskobu bu gizemli dünyayı görüntülemek üzere kullandığımız yöntemlerden bir tanesi.